23 Åžubat 2021

Tabula Rasa; BoÅŸ levha hipotezi

Tabula rasa ya da boş levha hipotezi, insanların dünyaya gelirken daha sonra gelişecek ya da ortaya çıkacak hiçbir genetik, doğuştan ya da evrimsel içerik ya da süreç taşımadığını ileri sürer. İnsanlar daha çok, üzerine bir şeyler yazılacak ya da veri yüklenecek boş bir levha, yazılmamış bir diske benzer. Böylece de, kim olduklarını neye dönüşeceklerini ve neye inanacaklarını kişisel deneyimleri belirleyecektir.

Tabula Rasa Tarihçesi

Tabula rasa veya tabula rosa John Locke’un ortaya attığı “boÅŸ levha” önermesine iÅŸaret eder. Bir empirist olan Hume’a göre, zihnimizde doÄŸuÅŸtan gelen bir fikir yoktur. Bununla birlikte, Hume, nedenselliÄŸe de karşı çıkar. Åžeyler arasında kurduÄŸumuz zamansal ve uzamsal iliÅŸkiler, onların kendilerinde özellikleri deÄŸil, bizim deneyimsel alışkanlıklarımızla ilgilidir. (Buradaki “deneyimsel” kavramı bilinçli yürütülmüş bir aÅŸama deÄŸil, salt tanıklıktır.) Olgular arasındaki bağıntıları, kendi yöntemlerimizle bilemez, sadece onlara atıflarda bulunuruz. DoÄŸa kurallarla iÅŸlemez, formülizasyon sahibi deÄŸildir. Ä°nsanlar, doÄŸayı ya da olguları algılayabilmek için, sistemler, formüller, öncelik-sonralık iliÅŸkileri kurarlar.

Tarihçe Gerek Aristo gerek Akinolu Thomas, “doÄŸacı” ya da “kalıtsalcı” okullara karşı, bu radikal “terbiyeci” ya da “çevreci” düşünce okulunu benimsedi. Bu görüşe temel karşı çıkışsa, insan aklının ya da ruhunun göklerdeki bazı geliÅŸmiÅŸ biçimlerde “önceden var olduÄŸu” görüşünü savunan Platoncu okuldan geldi. ÇaÄŸdaÅŸ kavramsa, zihnin doÄŸumda üzerinde edineceÄŸi ya da depolayacağı herhangi bir bilgi ya da süreç bulunmaksızın bomboÅŸ beyaz bir halde ve aynı zamanda da önceden belirlenmiÅŸ ya da doÄŸuÅŸtan gelen güdülerden de özgür olduÄŸunu düşünen 17. yüzyıl ampirik filozofu John Locke’a dayandırılmaktadır. Bu anlamda, insanlar kendi kaderlerini ve kimliklerini yaratmakta özgürdürler. Yani kendi gemilerinin kaptanıdırlar, kaderlerinin efendisidirler, kendi zihinlerinin … ve kaderlerinin yazarıdırlar.

Tabula rasa tartışmaları bir bakıma, doÄŸa mı çevre mi ikilemiyle ÅŸekillendi. Psikolojiyi anti-tabula rasa geleneÄŸinin güçlü savunucusu olan öjenik hareket gibi güçlü hareketlerle böldü. Aslında, görüşler aşırı uçlar arasında sarkaç gibi salınıp durmaktadır. Yani toplumsal cinsiyet kimliÄŸi, eÅŸcinsellik vb. neredeyse tamamen genetikle belirlenmiÅŸ ya da tamamen “toplumsal olarak oluÅŸturulmuÅŸ” durumlar olarak görülmektedir.

Ä°lginizi Çekebilir:   Ãœniversite Gençlerinin Psikolojik Sorunları Nelerdir ?

Birçoğuna göre, doğa ile çevreyi birbirinden ayırmak olanaksızdır. Yine de, genellikle determinizme karşı özgür irade çatışması, tabula rasa tartışmalarının zeminini oluşturmaktadır.

İnsan doğası hakkındaki inanışlar

Jeremy Bentham (1748-1832) insanı aydınlanmış öz çıkarları baÄŸlamında seçimler yapıp kararlar veren ussal bir varlık olarak nitelendirir. Öte yandan, Gustave Le Bon ( 1841-1931) kalabalık içindeki insanın usdışılığını ve düşüncesizliÄŸini vurgulamıştır. Thomas Hobbes ( 1588-1679) insanı savaşımları güçlü bir yönetim tarafından gemlenmesi gereken bencil, tekinsiz ve kaba saba bir varlık olarak görür. Jean J acques Rousseau ( 1712-7 8) ise, uygarlığın getirdiÄŸi kısıtlamaları, doÄŸal insanın soyluluÄŸunu, “soylu vahÅŸi”yi mahveden güç olarak düşünmüştür.

Deneysel ve toplumsal psikologlar “insan doÄŸasına iliÅŸkin çeÅŸitli felsefelerin” belirleyicilerini, yapısını ve sonuçlarını tanımlamaya çalıştılar. Bir psikolog insan doÄŸası hakkında altı temel inanç (ve bunların karşıtları) olduÄŸunu ileri sürdü.

İlk olarak, insanlar temelde güvenilir, ahlaklı ve sorumluluk sahibidirler (ya da değildirler).

İkincisi, insanlar yaptıklarının sonuçlarını denetleyebilir ve kendilerini anlayabilirler ya da öz-belirlemeden yoksun ve usdışıdırlar.

Üçüncüsü, insanlar özgeci ve diğerkfun olup başkalarıyla samimi olarak ilgilenirler ya da bunun tam tersi özelliktedirler.

Dördüncüsü, insanlar grup baskılarına karşı inançlarını savunabilirler ya da grup ve toplum baskısı karşısında pes ederler.

Beşincisi, kişilikleri ve ilgi alanları birbirinden farklıdır ve zamanla değişebilirler ya da değiştirilemezler.

Altıncısı, insanlar karmaşık ve anlaşılması güç ya da basit ve anlaşılması kolay varlıklardır.

Bütün bunlar iki boyuta indirgenebilir: genelde birbirinden bağımsız olan olumlu-olumsuz ( irade gücü, güven, bağımsızlık, özgecilik) ve çok katmanlı (değişkenlik ve karmaşıklık).

Biyoloji, evrim ve boÅŸ levha

Tabula rasa durumuna en net ve en yüksekten karşı çıkış, evrim psikologlarından gelmiştir. Evrim psikologları, siyasal zorunluluklar tarafından güdüldüğünü düşündükleri tabula rasa ve soylu vahşi mitini bilimsel gerçeklik taşımadığını söyleyerek küçümserler. Determinizm ya da eşitsizlik kavramlarından ya da her ikisinden birden korkan ya da bunlardan hoşlanmayan insanlar, evrimin karşı konulmaz ve güçlü kanıtlarını inkar etmektedirler.

Ä°lginizi Çekebilir:   Akıllı Hans Etkisi - Bir At Hikayesi

Evrim psikolojisinin konumu son derece açıktır: Ä°nsan denen varlık (beden ve akıl) doÄŸal seçilimle belli ÅŸekillerde davranmak üzere tasarlanmıştır. Beyin evrimsel uyumun ürünüdür. Bizler “fiziksel olarak baÄŸlı” varlıklar olduÄŸumuzdan, bu anlamda belli ÅŸekillerde davranmak “kaderimizdir”. “Çıplak maymunlar” olmaktan kurtulamayız. Tam da bu yüzden, çocukluk çağında “ÅŸeker düşkünlüğümüz” vardır.

Eş seçiminin aslen üretkenlikle ilgili olduğu görüşü ileri sürülmektedir. Buna göre, bizler sağlıklı çocuklar yaratıp, genlerimizin devamlılığını garantileyebileceğimiz insanları bulmak üzere hazırlanmış varlıklarızdır. Dolayısıyla, erkekler esasen çocuk dünyaya getirme yeteneği olan kadınları çekici bulurlar. Beden ölçüleri (beden kütle endeksi) ve biçim (bel-kalça oranı ve bacak-beden oranı) doğurganlık için temel önemde belirtilerdir.

Erkekler gençlik ve saÄŸlık peÅŸinde koÅŸmaya “programlanmışlardır”. Dolayısıyla, onlar için iri gözler, pürüzsüz ten, simetri, sarışınlık (yalnızca beyaz ırk için) da önemlidir. Kadınlarsa, saÄŸlık, baÅŸatlık ve refah belirtilerine önem verirler. Uzun boylu, geniÅŸ omuzlu ve geniÅŸ çeneli ama dar kalçalı erkekler ararlar. Derin sesli ve sosyal zeka belirtisi gösteren erkeklere çekim duyarlar. Varlıklı olmak da önemlidir, çünkü kadınlar bunu küçük çocuklarına bakmak için bir kaynak olarak görürler.

Evrim psikologlarının gözünde, bizler eÅŸleÅŸme kalitesini saptayacak ÅŸekilde tasarlanmış varlıklarız. Erkekler bilinçsizce, üreme potansiyellerinin doruÄŸundaki kadınlara çekilirler. Evrim psikolojisi ÅŸemasına göre, kadınlar “saptama” sorunlarını, çekicilik gibi diÄŸer konular karşısında yüksek statü tercihi geliÅŸtirerek (özellikle uzun süreli iliÅŸkilerde) çözerler. Çünkü erkeÄŸin statüsü ne kadar yüksekse, kaynaklar üzerindeki kontrolü o kadar fazladır. Yüksek statü, çoÄŸu toplumda zenginlik ve güçle iliÅŸkilidir; baÅŸlı başına arzu edilir özellikler olan zeka, duygusal denge ve dürüstlükle de iliÅŸkili olabilir.

Sonuç olarak, erkekler arasındaki kadınların dikkatini çekme rekabeti, kaynaklara dair ipuçlarına sahip olmak ve bunları sergilemek üzerinde yoÄŸunlaşır. Erkeklerde güzellik, kimilerinin alaycı bir ÅŸekilde ifade ettiÄŸi gibi ancak “cüzdan kadar önemli” bir konudur.

Ä°lginizi Çekebilir:   Kokteyl Partisi Etkisi

Öte yandan erkekler, kadınlarda doruk üretkenlik potansiyelini saptama sorununu, statü gibi özellikler yerine, yüksek üretkenlik potansiyeli, gençlik ya da doğurganlık gibi özellikleri gösterenleri tercih ederek çözmektedirler.

Bu özellikler dolgun dudaklar, pürüzsüz ve parlak ten, parlak saçlar, kas yapısının sağlamlığı ve bedendeki yağ dağılımı ile gençlik saçan bir yürüyüş, canlı bir yüz ifadesi ve yüksek enerji düzeyidir. Hem kadınlar hem de erkekler bir partnerde aynı nitelikleri arıyor olabilirler (çekicilik, statü, duygusal denge gibi), ancak bu özellikleri kendi evrimsel yeteneklerine göre farklı değerlendirirler.

insan doğasının politikası

Siyasal nitelikli yazılarda insan doğasının kökenleri hakkında hem açık hem örtülü inanışlar açığa vurulmaktadır. Bu çerçevede, komünizm insan doğasının bencil, rekabetçi ve kendini büyüten yönlerini doğal değil, sosyoekonomik ve siyasal koşulların ürünü olarak görür.

Aynı şekilde, liberalizm de tüm insanların tam özgürlük için güçlü bir arzu duyduklarını farz ederken, tutucular insanların doğuştan bencil, saldırgan ve anarşik olduklarına inandıkları olumsuz bir insan görüşüne sahiptirler. insan doğasının özelliklerine dair inanışlar, bir insanın siyasal yönelimiyle, tahmin edilebilir ve mantıksal şekilde kuvvetli bir bağlılık gösterir mi?

Sözgelimi, ele alınan özellik açısından büyük farklılıklar söz konusu olmasına rağmen (örneğin, fiziksel özelliklere karşılık kişilik), sol görüşlüler çoğu insan özelliğinin kökenini çevreye bağlama eğilimindeyken, sağ görüşlüler genetik etmenlere bağlama eğilimindedirler. Böylece, kişinin siyasal yönelimini, doğa-çevre konusu vesaire hakkındaki görüşlerini sorarak anlamak mümkün olabilir.

Bir cevap yazın