
“Sevemiyorum, bağlanamıyorum, aşık olamıyorum” cümlesini siz de sıkça duyuyor musunuz? Peki nerede hata yapıyoruz? Suçlu fazla seçici tavırlarımız mı, beklentilerimiz mi yoksa geçmiş deneyimlerimiz mi? Konuyla ilintili tüm başlıkları gözden geçirdik.
Aşık olmak istiyor ama inancınızı kaybetmiş gibi hissediyor, internet üzerinden başlayan ilişkileri güvensiz buluyor, günlük hayatta karşınıza çıkan kişiler arasından kimseye uzun süredir ilgi duymuyorsunuz… Öyle ki, aşık olabileceğinize dair inancınız günden güne azalıyor. Üzülmeyin, yalnız değilsiniz. Günümüzde birçok kişi aynı dertten muzdarip. Peki neden? Siz de “aşk geçmişte” kaldı diyorsanız, belki de ilk yapmanız gereken bağlanma stillerinizi ve geçmiş deneyimlerinizi gözden geçirmek. Konu hakkında fikirlerine danıştığımız Klinik Psikolog, Çift ve Aile Terapisti İrem Polat, “Son dönemde ilişki kurmaktaki güçlüklerde öne çıkan belli başlı temalar gözlemliyorum” diyor ve bu temaları şöyle sıralıyor.
Bağlanma Stilleri
“Bireyin erken dönemde temel bakım vereniyle kurduğu ilişkinin niteliği, gelecekte diğer bireylerle kuracağı ilişki tutumlarını etkiliyor. Ebeveynin, yavrusunun duygusal ve fiziksel ihtiyaçlarını, onun tolere edebileceği bir zamanda karşılaması; tutarlı, istikrarlı, güçlü ve güven verici olması, onunla oynaması, ten tene temasta bulunması, şefkat göstermesi, beslemesi, koruması, sakinleştirmesi gibi… Bakım verenimize erişebilir/erişemez oluşumuz bağlanma stilimizi etkiler. Yani ilişki kurmakta güçlük yaşadığımız bir ebeveynimiz olduğunda, yine ulaşmakta güçlük yaşayacağımız ilişkiler içinde kendimizi bulma ihtimalimiz artar. Ebeveynimiz tarafından şefkat görmediysek şefkat göstermekte zorlanabileceğimiz gibi, şefkat verme konusunda güçlük yaşayan bir partner seçme eğiliminde de olabiliriz. Bağlanma stilleri zamana, duruma, kaynaklara göre değişkenlik gösterse de, yakın ilişkilerde diğerleriyle nasıl ilişki kuracağımızın yanıtını ebeveynlerimizle kurduğumuz ilişkide ve ebeveynlerimizin çift olarak birbirleriyle kurdukları ilişkide arayabiliriz. Yakınlık ve samimiyet konusunda hangi bağlanma stiline sahip olduğumuz ilişkilere karşı tutumuzda önemli bir unsuru oluşturuyor.”
Travmatik Deneyimler
“Yaşadığımız çeşitli olaylar neticesinde kendimiz ve öteki hakkında mantıksız/ işlevsiz kanaatlere varmış olabiliriz. ‘Değersizim, ‘yetersizim’, ‘terk edileceğim’, ‘çirkinim’, ‘ötekine güvenemem’, ‘kendimi bırakamam’ gibi olumsuz inançlar ilişki kurma konusunda ciddi engeller oluşturabilir. Tüm bu inançlar nedeniyle kişinin savunmaları ağır basabilir. Kaçınma davranışı sergileyebilir. Bazen bundan seneler önce yaşadığımız ve çoktan geçmiş olan deneyimin etkisi sanki dün olmuş gibi canlıdır. Bu olaylar neticesinde çıkardığımız sonuçlar ilişki kurma ve sürdürme becerimizi sarsabilir.”
Gerçek Dışı Beklentiler
“Filmlerde, romanlarda, sosyal medyada yalnızca iyi hallerini gördüğümüz ilişki modelleri ne denli gerçeği yansıtıyor bilemiyoruz. Mükemmeli arama yolculuğu içinde derin anlamları barındırmakla beraber, ‘ya hep ya hiç’ tutumu pek çok ilişkinin başlamasını engelliyor.”
Toplumsal Baskı
“Bazıları için flört etme ve diğer geleneksel kurgu taktikleri çok fazla baskı oluşturabiliyor. Bir de aileden ve toplumdan gelen ilişki ve bu süreci resmiyete dökme baskısı mevcutsa süreç bir sarmala dönüşüyor. Tüm bunlara direnmek bir varoluş mücadelesine dönüşebiliyor.”
Geçmiş Deneyimler Aşka İnancı Nasıl Etkiliyor ?
“Piyasada doğru düzgün adam yok”, “kimse beni onun kadar sevemez”, “her insan aldatır”, “benim ilişki için vaktim yok” gibi söylemleri sıkça duyduğunu söyleyen İrem Polat, geçmiş ilişkilerin aşka inancımızı nasıl etkilediği konusunda şunları söylüyor: “Geçmiş ilişkiler elbette çok önemli.
Deneyimlediğimiz hayal kırıklıkları, üzüntüler, bazen çok mutlu olma hali bile bir sonraki ilişkiye şans verme sürecimizi etkiler. Tüm bu deneyimlerden ilişkilere, ötekine ve kendimize dair sonuçlar çıkarırız. Bazen bu sonuçlar gerçek dışı ve mantık dışı olur.
Tekrar aynı süreci yaşamak yerine kaçınmak çok daha güvenli görünür. Pek çok savunma ve kaçınma söylemi devreye girer. Ama unutmamak gerekli ki, her ilişki kendi içinde özgün, çeşitli duyguları ve deneyimleri getiriyor. Birkaç ilişkide üst üste benzer takılmalar yaşandığı vakit, olumsuz inançlar oluşturmak için geçerli sebebimiz olduğunu düşünebiliriz. Kimisi şans eseri olmuşsa da, kimisi de bağlanma örüntümüzle ilişkili olabilir. Kendimizi ve ilişkilerdeki kendimizi daha iyi anlayabilmek için psikoterapi desteği almayı çok önemsiyorum.”
Kusur Aranırsa Bulunur
Elimizden düşmeyen cep telefonları, ardı arkası kesilmeyen e-postalar, yoğunlaşan iş hayatı… Uyaranların arttığı günümüzde anda kalmak o kadar güçleşiyor. Daha fazla sorguluyor ve eleştiriyoruz. İrem Polat, “Sorgulamak güzel bir şey ama bu sorgulama hali her şeyde kusur arayan bir noktaya evriliyorsa işler sarpa sarar. Zira kusur aranırsa, bulunur” diyor. Bu durum ilişkiler için de geçerli.
İrem Polat