4 Åžubat 2021

Hepimiz Düşünsel Kölemiyiz !

Hepimiz Düşünsel Kölemiyiz !

Düşünsel Köle miyiz… Ä°nsanoÄŸlunun başına gelebilecek en büyük çıkmazlardan birisi kendi bakış açısını kaybetmesi, yeni ufuklara yelken açamamasıdır. Bu durum, söz konusu bireyin veya kitlenin,  zamanla düşünme yeteneÄŸini yitirmesine sebep olur. Ä°nsanların mevcut zihniyetin düşünce kalıplarını kendi çıkarlarına uygun olmasa bile, sorgulamaksızın kabullenmesine yol açar. Ä°lgili topluluk veya ÅŸahıs, artık kendisi gibi düşünmüyor, kendisine biçilmiÅŸ sınırlar içerisinde yaÅŸamaya baÅŸlar. Böylesi bir durumdan tek karlı çıkan egemen zihniyettir.

Ä°nsanoÄŸlu, tarih sahnesine Ã§Ä±kışından itibaren kolektif bir yaÅŸam sürme eÄŸiliminde olmuÅŸ; bireysel dürtülerin yanında, toplumsal baÄŸlılığa ihtiyaç duymuÅŸtur. Ä°lkel çaÄŸlarda dahi fiziksel ihtiyaçları sebebiyle mücadele eden insanlar; klan, kabile veya küçük topluluklar olarak hayatta kalma savaşında mutlak bir paylaşım içinde olmuÅŸlardır.

Sanayi devrimiyle birlikte, Ã¼retimde makinelerin olduÄŸu bir süreç baÅŸladı ve ilkel çaÄŸların kolektif bilinci yerini bireysel tutumlara bıraktı. Makineler sadece insanın kol gücüne hâkim olmakla kalmadı, insanoÄŸlu duygularından arınmış, yalnızca kendi arzu ve ihtiyaçlarına güdülenmiÅŸ makineler halini aldı.

Gündelik hayatta her birimiz çeÅŸitli sebeplerden Ã¶türü çalışıp ekonominin vazgeçilmezi olan Ã¼retim- tüketim sirkülasyonunun bir parçası oluyoruz. Bunun karşılığında hakkettiÄŸimiz kazancın ne kadarını gerçekten ihtiyacımız için kullanıyoruz?

Ä°htiyaç kavramını irdeleyelim. Sahip olmak uÄŸruna çalıştığımız, iÅŸ gücümüzü ve emeÄŸimizi kiraladığımız kaç eÅŸyaya gerçekten ihtiyaç duyuyoruz? Bu eÅŸyalara Ä±srarla sahip olma sebebimiz gerçekten lazım olmaları mı yoksa dijital ortamlarda birbiri ardına gördüğümüz, ön planda içten içe hayatlarına özendiÄŸimiz tanıdık simaların memnuniyetle süslenmiÅŸ yüzlerinin oluÅŸturduÄŸu reklam kuÅŸakları mı? Bu reklamlara ne kadar sık maruz kaldığımızı düşünürsek ikinci seçenek daha olası görünüyor. Ä°htiyaç ve lüks kavramını birbirine karıştırıyoruz. Biz tüketim sisteminin ayakta durmasını saÄŸlayan, Ã¶nümüze sunulan ve ihtiyaç duyduÄŸumuza inanmamızın istendiÄŸi her ÅŸeyi hayatımızın ayrılmaz bir parçası olarak kabul eden, bu çarkı döndüren en kıymetli ayaklarıyız.

EmeÄŸimizin, etki altına alınan kararlarımızla sömürülmesinin yanında bir de sosyal, düşünsel bir sömürüye tabiyiz. Sosyal platformlarda oluÅŸturduÄŸumuz kiÅŸisel hesapların bizi ne kadar temsil ettiÄŸini düşünelim. Bu hesapları kullananların kaçı oraya yansıttıklarını gündelik hayatta gerçekten yaşıyor?  Ä°ncelendiÄŸinde büyük bir kısmı gerçekliÄŸin dışında, ayrı bir dünya oluÅŸturuyor. Ruhlarını sanal dünyanın popüler kültürüne kurban etmiÅŸ insanlar topluluÄŸu, bütün benliklerini, yapay profillerine giriÅŸ yaparken bir ceket misali kenara bırakıyor.

Ä°lginizi Çekebilir:   Duygusal BulaÅŸma: Gerçekten Duygular Bulaşıcı Olabilir mi?

Gerçek dünyada hiçbir anlam ifade etmeyeceÄŸinden korktukları kiÅŸiliklerini, sadece oradan buradan okudukları kadarıyla, üzerlerine oturacağını düşündükleri bir elbiseyi dener gibi kopyala yapıştır yaparak yine sosyal medyanın duygu ve düşünce yoksunu Ã§Ä±plak beyinlerinin beÄŸenisine sunmaktalar. Bütün bunları yaparken kendi gerçekliklerini oluÅŸturduklarını düşündükleri, sanal dünyada duyusal, düşünsel ve kiÅŸisel olarak vitrinlerine sadece görünmesini istediÄŸi kadarını koyan insanların bir kopyası olmaya baÅŸladıklarını; daha geniÅŸ perspektifte gerçekten bir sömürü altında olduklarını göremiyorlar.

Ä°nsanlar bu dijital dünyanın uygun gördüğü ölçüde giyinip, yiyip içip, hatta düşünüp ksosyalonuÅŸurken bu sömürünün boyutlarının daha da büyüyeceÄŸini tahmin etmek hiç zor deÄŸil. Kendimize, özümüze dönmeye çalışalım. Bugün baÅŸlasak mesela gerçekten ihtiyaç duyduklarımızla, sadeleÅŸerek yolumuza devam etsek. DoÄŸanın bize sunduklarıyla emeÄŸimizden kazandığımızı harmanlayıp tüketim çılgınlığının efendiliÄŸine son versek. Sosyal medyada, televizyonda insanların vitrinlerine koyduÄŸu hayatlara özenip, birbirinin kopyası olan eÅŸyalarla donanıp, ruhtan arınmış evlere hapsetmesek kendimizi. Düşüncelerimizi, fikirlerimizi popülaritenin zincirlerinden kurtarıp kendi sesimizi dinlesek. Kendimizi keÅŸfedip özgünlüğün, sadeliÄŸin ışığında; ilhamımızı kalbimizden alarak yürürsek eÄŸer önümüze çıkanlar birbirinin aynısı taÅŸtan binalar deÄŸil, rengarenk çiçekler ektiÄŸimiz bahçeler olur.

Bir cevap yazın