11 Şubat 2021

Din psikolojisi literatüründe inancın kişi üzerindeki etkisi

DİN PSİKOLOJİSİ

Bugün ülkemizde üniversitelerin psikoloji bölümleri ne yazık ki dini, araştırmaya değer bir alan olarak görmüyorlar. Buna karşın ilahiyat fakültelerindeki din psikologları önemli çalışmalar yapıyorlar. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Psikolojisi Anabilim Dalı öğretim üyelerinden Prof. Dr. Ali Köse de bu alanda araştırmalar yapan değerli bilim adamlarımızdan biri. Köse ile din psikolojisinin doğuşunu, Türkiye’de ve dünyadaki algılanışını, dinin psikolojimiz üzerinde ne gibi etkileri olduğunu, bize nasıl bir güç kazandırdığını konuştuk.

Din psikolojisi uzmanısınız. Öncelikle din psikolojisi kavramını biraz açar mısınız?

Din psikolojisi; insanoğlunun din ile ilişkisini psikolojik açıdan anlamaya ve yorumlamaya çalışan bir disiplindir. Dinî duygu, düşünce ve tutumlarımızı inceler. İnançlar, ritüeller vb. hakkında yargılarda bulunmaz. Dini sadece bir olgu olarak anlamaya çalışır. Yaklaşık yüz yıllık tarihi olan bir disiplindir. Kurucusu olarak kabul edilen Amerikalı William James Dinî Tecrübenin Çeşitliliği adlı kitabını 1902 yılında yazmıştır. Bugün özellikle ABD’de yaygın bir disiplin olan din psikolojisi alanındaki yayınların, araştırmaların yüzde 90’ı ABD’de yayınlanmaktadır.

İnancın kişi üzerinde nasıl bir etkisi vardır?

Din psikolojisi literatüründe inancın kişi üzerindeki etkisi genelde olumlu bağlamda görülür. Çünkü inanç, insanoğlunun hayatı anlamlandırmasını sağlayan bir araçtır. Din psikolojisinin kurucusu olduğunu söylediğimiz James, dini işlevsel açıdan değerlendiren, felsefe alanında da pragmatizmin temsilcisi olan bir isimdi. Ona göre, “dinî inançlar doğru oldukları için işe yaramazlar, işe yaradıkları için doğrudurlar.” Yani “bir inanç eğer mü’min kişinin işine yarıyor ise, o kimse için görece olarak doğrudur.”

Örneklendirebilir misiniz?

Tabii. Mesela ahiret inancı kişinin işine yarar; çünkü ölüm korkusunu yenmesini sağlar veya onu iyi işler yapmaya sevk eder. İnançlar ve ibadetler de bir değer taşırlar; çünkü insan hayatı için pratik değeri olan işlevsel özellikleri vardır. James bu konuda şöyle bir örnek verir: Kaplıcaya giden ve kaplıcanın romatizmasına iyi geldiğini düşünen bir kişi için kaplıcanın romatizmaya iyi gelmesi göreceli bir gerçekliktir. Doktorlar kaplıcanın romatizmaya iyi gelmediğini söyleseler bile, o kişi için bu gerçeklik değişmez. Bu açıdan bakıldığında da inançlar veya ibadetler, hariçten bakanlar için belki anlamsız şeyler olarak görülebilir, ancak onlara inanan mü’minler için gerçekliktir.

İlginizi Çekebilir:   Hepimiz Düşünsel Kölemiyiz !

Din psikolojisi tam olarak bu alanla mı ilgileniyor?

Evet… Din psikolojisi işte bu görece gerçekliğin kişinin duygu, düşünce ve tutumlarına etkisini inceler ve bu etkinin genelde olumlu olduğu sonucuna varır.

Bu etki kişilere göre farklılık gösterir mi? Olumlu ve olumsuz etki şeklinde bir sınıflandırma yapmak mümkün mü?

Elbette, kişilere göre farklılık gösterir. İnanç olumlu şekilde yönlendirilmediği takdirde olumsuz sonuçlara bile yol açabilir. Mesela herhangi bir günah işlediğinde cehenneme gideceği saplantısından kurtulamayan ve tövbelerinin kabul edilmediğini düşünen bir kişi için inanç ruhsal rahatsızlıklara kaynaklık edebilir.

Daha iyi anlaşılabilmesi açısından konuyu somutlaştırabilir misiniz?

Örneğin birkaç yıl önce fakültedeki odamda otururken bir telefon geldi. Santral görevlisi telefonda benimle konuşmak isteyen bir kişi olduğunu söyledi. Bağladı, telefondaki hanımefendiyle konuşmaya başladık. Hanımefendi çocuğuna Allah’tan bahsederken “Allah Baba” ifadesini kullanmış. Daha sonra, Allah’a “baba” demenin din literatüründe şirk, yani ortak koşmak olduğunu duymuş. Kadın şirke girdiğini, artık cehennemlik olduğunu düşünüyordu. Aşırı şekilde günahkârlık saplantısı içindeydi. Kendisiyle uzun süre konuştum. Onu bilinçli bir günah işlemediğine ikna etmek için her türlü yolu denedim. Sonunda, günahkâr olmadığına zar zor ikna olmuş göründü ve görüşmemiz sona erdi. Az sonra telefonum tekrar çaldı. Bu kez telefondaki santral görevlisiydi. “Hocam, görüşme nasıl geçti, kadını ikna edebildiniz mi?” diye sordu. Meğer daha önce de birkaç kez aramış ve başka öğretim üyeleriyle de görüşmüş, bu arada derdini santral görevlisine de anlatmış.

İNANÇ RUHSAL TATMİN SAĞLAR

İnanç ve din pratiği uygulamasının kişi üzerinde ne gibi psikolojik etkileri olur?

İnanç ve ibadetlerin gereklerini yerine getiren ve böylelikle kutsalla ilişki kurduğuna inanan bireylerin aynı zamanda davranışlarında ve toplumsal ilişkilerinde pozitif bir yönelime sahip olmaları beklenir. Yani kişinin kutsal alanla pozitif ilişki kurması, çevresi ile de aynı paralelde ilişkiler geliştirmesi daha muhtemeldir. Bu yönelim kişiyi daha iyi bir insan yapar ve ona toplum için yararlı olma motivasyonu sağlar. Böylece kişi kendisini hem yatay hem dikey bir ilişki içinde hisseder. Kendisini değerli görür. Bu değerli olma duygusu ona ruhsal tatmin sağlar ki, zaten psikolojinin hedefi de insanların psikolojik tatmin sağlayarak mutlu olmalarıdır.

İlginizi Çekebilir:   Gerçek köle erkeklerdir. Neden kadınların maskesi hiç düşmüyor?

Dinî algıyı belirleyen psikoloji nedir?

Dinî algı iki türlü belirir. Birincisi öğrenilmiş öğeler sonucunda ortaya çıkar. İkincisinde ise yine öğrenilmiş öğelerden hareket edilir, ancak bireysel tecrübeler de devreye girer. Taklidî iman ve tahkikî iman tanımlamaları bu iki algı türünü açıklayabilir.

Dindeki vecd duygusu ve cezbeyi din psikolojisi açısından nasıl yorumlarsınız?

Din psikolojisi böyle bir halin olabilirliğini kabul eder, ancak bu halin yaşanması sadece bireyi bağlayan bir gerçekliktir. Uyuşturucu alan kişinin zihinsel hali nasıl değişiyor ise, düşüncenin bir alanda yoğunlaştırılması ile de böyle bir halet-i ruhiyeye geçilebilir. Bu durum dinî düşünce veya ruhsal alanda gerçekleştirilirse vecd veya cezbe dediğimiz durum gerçekleşir. Bugün bu kabil olaylara İslam dünyasından çok, Evanjelik Protestanlıkta, özellikle de ABD ve Latin Amerika’da rastlıyoruz.

Dinin aşırı korkuyu yani ümitsizliği küfür derecesinde saymasını nasıl anlamalıyız?

Korku kaygıya dönüştüğü anda kişinin tüm hayatını, hatta inanç hayatını da olumsuz etkiler. Aşırı kaygı, örneğin ölüm kaygısı, Allah’ın rahmetinden ümit kesmenin bir göstergesidir. Bu da inanç dairesi içerisinde küfre yakın bir noktada bulunmaya işaret eder. Bizim inancımızda Allah’ın rahmetinin gazabını aştığına inanılır. Dolayısıyla ümit her zaman korkunun üstünde olmalıdır.

Din psikolojisi uzmanlarının çalışma alanları nedir?

İnanç ve inançsızlık psikolojisi, dinî tutum, dinî davranışlar, dinî duygu, dinî tasavvur, dinin birey üzerindeki yansımaları, dinî tecrübe, ibadet psikolojisi, din değiştirme psikolojisi, mistik tecrübe, tasavvuf psikolojisi, gelişim dönemleri ve din gibi alanlarda çalışırlar.

Dinin doğru anlatımında psikolojinin yeri nedir?

Din histir, duygudur. Benim bir din tarifim var; “Var olduğunu düşündüğümüz kutsal alanla bizi ilişkilendirdiğini hissettiğimiz sistemdir” şeklinde tanımlıyorum dini. Burada anahtar kavram ‘hissetmektir’. Dinin anlatımını, öğretimini bu anahtar kelime üzerine kurarsanız birçok şeyi halletmiş olursunuz.

İlginizi Çekebilir:   Eski sevgilinizi nasıl bilirdiniz ?

Belli bir dönem özellikle işlenen “Din ile bilim çatışır” fikrine nasıl bakıyorsunuz?

Din kesin bilgiler verir. Bununla insanların din adına bilgi vermelerini kastetmiyorum, dinin doğasında olan bir yapıyı kastediyorum. Din kesinlik arz eder, “Bu böyledir” der. Dinin söylediğine inanıp inanmamak kişiye kalmış bir şeydir. Din bunu yaparken nihai gerçeklikten hareket eder. Yani bilimin sonunda ulaşacağı noktayı baştan söyler. Dinin doğası budur. Ama bilim kesinlik arz etmez.

Bilimsel bir bilgi bugün için geçerlidir, yarın değişebilir. Ben bu konuda “Popper”ciyim; yani bilimsel bilgide esas olanın “yanlışlanabilirlik” olduğunu düşünüyorum. Dün Newton vardı, bugün Einstein var, yarın bir başkası olabilir. Bugün Darwin var, yarın bir başkası olabilir. Dün Newton varken biz bilim adına “Bu artık son noktadır, Newton’dan sonra bir başkası gelmeyecek” diyebilir miydik? Hayır… Çünkü bilimin sabit bir noktası yoktur. Dolayısıyla bana göre, “Din ve bilim çatışır mı?” sorusu baştan yanlış kurgulanmış bir sorudur, anlamsızdır.

Bir cevap yazın